
Lise yıllarında tanışmıştı çocuk onunla. Hazırlık ve Lise-1'i birlikte okumuşlardı. Önceleri salak olduğunu düşünür, ciddiye almazdı çocuk onu. Daha sonra ortak arkadaşlarının çok olduğunu fark etmişti. Diyaloga girmişti bu sebepten. Önyargıyla yaklaştığını anlamıştı. İyi biriydi ya da en azından o günler için öyle görünüyordu. Belirli bir samimiyeti aşmışlardı. Kanka olma yolunda ilerliyorlardı. Her akşam ev telefonundan birbirlerini arıyorlar, gün içerisinde neler yaşadıysalar onları anlatıyorlardı, ve üzerine yorumlar yapıyorlardı tabii. Ve bu ortalama 1 saatlerini alıyordu. Bazen 1 saati aştıkları da oluyordu (manyamış olmalılar). Çocuğun ev halkı da iyice kıllanmaya başlamıştı. Çocuğun sevgilisi olduğunu düşündüler ama hiçbir zaman bu yönde bir düşüncesi olmamıştı onların. Daha sonra eleman yabancı dil bölümünü tercih etti, kız ise sayısalı. Kızın sınıfı okul binasının en üst katındaydı, çocuğun sınıfı ise bir altlarında. Teneffüs olduğunda, soluğu onların sınıfta alıyordu eleman. Fazla samimiyet tez ayrılık getirir derler ama onlar her geçen gün daha bir bağlanıyordu birbirlerine. Bu süreçte ikisinin de birilerine aşık olduğu oluyordu. Kız kimseyle çıkmayı istememişti (o günlerde bu tabir çok kullanıyordu, şimdi liseliler ne diyor bilinmez) çocuğun takıldığı hatun kişiler oluyordu. Bunlar üzerine de konuşuyorlardı. Okuldaki bazı hocalar ve arkadaşlar samimiyetleri üzerine bazı can sıkıcı espriler yapsa da, alınmazdı onlar, dert etmezlerdi hiç bunu. Nihayetinde candan öte bir dostluklerı vardı. Ateşle barut yanyana duruyordu işte. Kim uyduruyordu ki böyle şeyleri? Günler böyle gelip geçerken üniversite sınavının akabinde, ikisi de farklı şehirlerde okumak için memleketlerini terk etmişti. Hala telefon, msn gibi iletişim araçlarıyla görüşüyorlardı. Yine birbirlerinin en büyük ilacıydı ama onlar. Çocuk onun için saklayıp, sadece ona anlatıyordu yaşadığı özel anları, tüm hissiyatlarını. Gıpta edilen bir dostluktu onlarınkisi. Öyle diyordu çevredekiler. Ateşle barutun yanyana durabileceğini kanıtlamışlardı. Bir erkek ve bir kız araya gönül meseleleri girmeden pekala dost olabilirdi.
Hikayemizin hatun kişisi lise yıllarını boş geçmesinin acısıyla belki de, üniversite sıralarında sevgililer ediniyor, kısa süreliğine aşık oluyor, daha sonra nedense bu kişilere güvenmediğini söyleyip onlardan ayrılıyordu. Bunların hepsini de hikayenin esas oğlanına olayların bitmesiyle anlatıyordu. Esas oğlan aynı anda kızın hem bir dönem sevgilisi olduğunu ve şimdi ise ayrıldıklarını öğreniyordu. "Sevgili yapınca bizi aramayı unuttun çakal", diyecek hali yoktu ya ona. Nihayetinde karşı cinsten biriydi o. Kırılabilirdi, aradaki samimiyete rağmen çocuğu yanlış anlayabilirdi. Çocuk bu şakaları yapmadı ona hiç. Kız ise tam tersi durumlarda, çocuğa kızıyordu. "Aramıyorsun beni, unuttun galiba", gibi laflar edip, laf sokuşturuyordu. Çocuk bir yandan sevgililerinin, bir yandan da bu hatunun tripleriyle uğraşmaktaydı. Zor idi çocuğun işi. Bir ara nasıl olduysa ikisinin de sevgilisiz kaldığı bir dönemde garip bir şey oldu. Kız nedense gelecek kaygıları üzerine konuşurken, "İkimiz de aradığımızı bulamayacağız sanırım, böyle giderse evde kalacağız canım" dedi. Çocuk gülümsedi sadece. Telefondaki ses tonu üzerinden kızın ciddiliğini anlaması zordu. Yüzyüze görüşmeleri bu yüzden daha çok seviyordu. Kız daha sonra, "Neyse ya, evde kalırsak aynı binadan iki farklı ev alırız. Sen bir katta, ben bir katta takılırız öyle. Ben sana yemek yaparım" demişti. Şakaya şakayla karşılık verme adına, oğlan gaza geldi, "Ne gerek var ya iki eve, aynı evde kalırız birilerini bulana kadar" deyivermişti. Bunu söylerken tedirgin olmadı değil. Bunca samimiyete rağmen kız bu sözüne kızabilirdi onun. Ne söyledim ulan ben! tedirginiliği kızın kahkalarıyla yerini sakinliğe bırakmıştı. Bu teklif kızın hoşuna gitmişti. Böylesi daha iyiydi. "İkimiz de böyle gidersek evde kalacağız canım" diye tekrar etti cümlesini. "Neyse, artık dediğin gibi aynı evde kalır, sonsuza dek yaşarız öyle.." demişti..
Esas oğlan bir öğrenci evinde, kız ise yurtta kalmaktaydı. Yapılan bazı msn görüşmelerinde, kız yurdunun atmosferini merak ettiğini söylüyordu çocuk. Kız ise ısrarla diğer arkadaşlarını videoda göstermek istemiyordu. "Ben sana yeterim canım ehehe" gibi şakalar yapıyordu. "Buradaki kızlar sana göre değil, ben sana hanım hanımcık bir kız bulacağım vakti gelince" deyip geçiştiriyordu esas oğlanın bu isteklerini. Çocuğun bir arkadaşı bu olayı duyduğunda, kızın çocuğu kıskandığını söylemişti. Çocuk, "Yok artık daha neler" diye tepki göstermişti bu yoruma.
Zaman ilerliyor, kızın garip istekleri ve davranışları artıyordu. Çocuk ısrarla yanlış yorumlamak istemiyordu yaşananları. Kız fotoğraflar yolluyordu çocuğa ve bunları çocuğun msn space'ine koymasını istiyordu. "Yahu ben bunları oraya koyunca ne olacak ki?" diye sormuştu çocuk. Kız ısrarlıydı ama. Çocuk kıramamıştı. Zaten onu kırmak bu hayatta yapacağı en son şeydi. Çocuk kızın fotoğraflarını msn space'ine koymuştu. Bunları böyle atmıştı ama altına ne yazacaktı, ya da bir şey yazmalı mıydı? Kıza bunu sordu. Kız ise cevap olarak, "Aşkım, hayatım, her şeyim" yazmasını istemişti. Her bir fotoğrafın altına bu yazılacaktı. Emir gibi algıladı çocuk bunu. O ana kadar başka bir şey düşünmemişti. Saf mıydı neydi? Fotoğrafları görenler ise doğal olarak garipsemişti durumu. Çocuğa soruyorlardı durumu, aramızda bir şey yok diyordu ama kimse inanmıyordu ona. Haklı sayılırlardı elbette. Bir erkek bir kızın fotoğraflarını albümüne koyup altına aşkım yazıyorsa, ortada samanlığın seyran olduğu bir durum olduğunun göstergesiydi bu durum. Aradan geçen birkaç ay daha buna benzer olaylar yaşandı. Çocuk çevresindeki kızların ve erkeklerin gazıyla hafiften gönlünü kıza kaptırmaya başlamıştı. Artık onu ararken heyecanlanıyor, ismi zikredildiğinde yüzü kızarıyordu. Kız bunları görmüyordu ama... Kız ise çocuğu aramayı kesmişti bu dönemlerde. Daha çok çocuk arıyordu onu ve sürekli muhabbet açmaya çalışan hep çocuk oluyordu. Kız ise yuvarlak cümleler kuruyor, pek bir şey anlatmıyordu hayatına dair. Eleman elbette ki saftı, ve hiçbir şeyden şüphe etmemişti o zamanlar.
Bir gün bayram tatilini fırsat bilip, memleketin yollarını tuttu çocuk. Gece yolculuklarını seviyordu, bir de cam kenarına oturmayı. Yine böyle bir gece yolculuğu yapıyordu sevdiği cam kenarındaki koltukta. Susurluk'ta verilen molanın ardından, uykusu gelmiyordu bir türlü. Mp3 çalarını açtı ve tesadüf müdür bilinmez, Haluk Levent'in Deli Gönül şarkısı çalmaya başladı. Zaten melankolik bir ortam için fırsat kollayan hikayenin esas oğlanı, şarkı sözlerinin de gazına gelerek kıza açılmaya karar verdi. "Yeter artık deli günül feryat et. Bir bakarsın düşlerin gerçek olur..."
Kız da tatil nedeniyle memlekete gelir diye düşünmüştü eleman. Mesaj attı ona, görüşelim dedi. Kızdan hayli geç bir yanıt geldi. Sınavları nedeniyle bayram tatili yapamayacağını ve memlekete gitmeyeceğini söyemişti. Çocuğun içinde patlamıştı her şey. Ama illa ki öyle ya da böyle anlatacaktı her şeyi. Kararlıydı. Bayram günü nasıl olduysa msn'de gördü onu ve yapılacak en mantıksız şeyi yaparak, kıza msn'de açılacaktı. Hani her zaman yüzyüze konuşmayı tercih ederdi? Ne alakaydı? O an için gaza gelmişti ve kıza açıldı. Kız şaşırmış taklidi yapıyordu her bir cümlesinde. Oğlan bunu yememişti elbette. Daha sonra kız "şaka mı yapıyorsun?" diye sordu, "çok yakınız ya, belki ondan böyle düşünüyorsundur bak", gibi abuk sabuk laflar etti. Çocuk ise, duygularının kesin olduğunu ve ona aşık olduğunu, onu çok sevdiğini söyledi. Hanidir böyle olduğunu anlattı ona uzun uzun. Kız kafasının çok karıştığını söyledi. Ve süre istedi ondan. Süre istediğine göre, kız bana dirseğini gösterecek diye düşündü çocuk. Ama bunca yıllık muhabbet ne olacaktı? İşte en önemli soruydu bu. İki gün sonra yine msn'de karşılaştılar. Çocuk kızdan cevap bekliyordu ama o sanki ısrarla bir şeyler yazmıyordu. Eleman daha fazla dayanamadı ve kıza cevabını sordu. Olumsuzdu cevap. Hatta kız daha da ileri giderek bundan sonra görüşmemeleri gerektiğini söylemişti. Çocuk şaşırdı. Bu olay üzerine konuşmadan, bunca yıllık geçmişi çöpe atan bu cümleye takılıp kalmıştı. Sokaktaki herhangi bir adam gibi davranıyordu kız ona! Son sözlerin bu mudur? diye sordu çocuk. Kız evet dediğinde ise, sadece "mutlu ol!" minvalinden bir laf edebildi çocuk ve kapattı konuşma penceresini. Çok şaşırmıştı. Onu arayıp neden böyle düşündüğünü sormak istedi, vazgeçti. Kendine gelmesi uzun sürmüştü. Çevresindeki herkes kızı ona soruyordu. Herkes onları birbirine yakıştırırken, çocuk artık bir daha hiç görüşmeyeceklerini ve aralarında geçen son olayı nasıl anlatabilirdi onlara ? İnsanlara, sadece onu birkaç haftadır göremediğini söyleyip geçiştiriyordu konuyu.
Aradan 2 yıl geçmişti. Bu süreçte çocuk onu unutmak için birilerine tutunmaya çalıştı. Bunu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Sürekli dertleştiği kişiyi kaybetmekle kalmamış, belki de onu çok kırmıştı. Ama kız da onu kırmıştı. Yaptığı şeyler başka nasıl yorumlanabilirdi ki? Çocuk daha fazla dayanamadı ve bu olayı samimi olduğu kişilere anlattı. İnsanlar ona hak veriyordu. Böyle davranması doğaldı, herkes böyle yorumlardı zaten olayı. Bu sözler onu bir nebze olsun rahatlatıyordu.
Ne zaman memleketine gitse, kızı görmemek için türlü taklalar atıyordu. Onun kullandığı yol güzergahlarını tercih etmiyordu misal, gittiği kafelerin önünden dahi geçmiyordu. Lisedekilerin iftar davetlerine yahut herhangi bir eğlencesine gitmeden önce gelmesi muhtemel kişileri soruyor, onun adını duymayınca gönül rahatlığıyla katılıyordu bu davetlere. Uzun bir süre onu görmemişti. Mutluydu. Her şey normale dönüyordu. Askere gitmiş gelmişti çocuk. Bir arkadaş ortamında konu nasıl olduysa kıza gelmişti. Bir arkadaşı kızı gördüğünü ve nerede çalıştığını öğrendiğini söylemişti. Bunu duyduğu iyi olmuştu çocuğun. O mekanın önünden geçmemeyi tercih edecekti. Daha sonra kızın nişanlandığını hatta sonbaharda evlenme planları yaptığını duydu. Umursamadığını söyledi çocuk gülerek. Unutmuştu zira onu. Aradan çok kişi geçmişti hatta. Geriye dönmenin manası yoktu ama hala içi içini yiyordu çocuğun bir hususta. Neden böyle davranmıştı ona? Böyle bir muameleyi hak etmiş miydi? Süper giden bir dostluğu bozan kişi kızdı aslında. Çocuğun aklına gelmemesi gereken şeyi sokan o idi. Neden böyle yapmıştı? Sorular sorular...
Ve kızın söylediği söz kulaklarında çınladı, "İkimiz de böyle gidersek evde kalacağız canım. Neyse, artık dediğin gibi aynı evde kalır, sonsuza dek yaşarız öyle.." Çocuk tebessüm etti kızın bu lafını hatırladığında. İnsanlar garip diye düşündü, telefonunun kulaklığını kulaklarından çıkardı ve rahat bir uykuya daldı.